
Yine bir pazar klasiğimizle güne başladık diyebilirim. :) Sırf Trt1'deki kovboy filmini izleyerek kahvaltı yapabilmek için erken kalkıyorum her pazar. 🙆
Her hafta farklı bir hikâye, farklı hayatlar gözlerimin önünden geçiyor; bir filmin ne denli etkili olduğunu anlıyorum.
Küçükken yine pazar sabahları denk gelir de izlersek hep kovboyların tarafını tutardım, sanki yerliler yamyam(!) misâli öldürülmeyi hak ediyor gibi gelirdi. Ama büyüdükçe fikirlerim değişti. Tabi onlar topraklarını, yurtlarını düşmanlara karşı koruyordu tıpkı bizim Çanakkale'de yaptığımız gibi..
Bugünkü filmde de yine Hollywood'un sihrini gördüm, Kızılderililerin efsuna nasıl boğulduğunu nasıl büyülendiğini gözler önüne seriyordu.
Yıllar önce içlerinden bir genç, beyaz adamın dostluğunu kazanmış ve kan kardeşi olmuşlar. O, genci okutmak için doğuya göndermiş okul bitip de döndüğünde beyaz adam gibi giyinmişti onlar gibiydi sanki; ama farklı bir amacının olduğu ilerleyen sahnelerde açığa çıktı. Meğerse efsaneye göre içlerinden biri doğudan gelip beyaz adamı öldürerek tüm kabileleri birleştirip bölgenin tek hâkimi olacak ve ölümsüzlüğünü gösterip belki de Tanrı olduğunu ilan edecekti..
O da bu fikirle yol almıştı, doğudan geldiğinde halkının içinde şapkasını çıkardı ve uzun saçları omuzlarına döküldü. 'Herkes saçını kesti ama ben kesmedim onlardan olmadım.' dedi.
O sahne belki de üzerinde durulmayıp, hemen geçilecek bi andı ama benim aklıma daha önce okuduğum bir şey geldi. Kızılderililerin ilginç yön bulma, doğayı hissetme iç güdülerini ve 6. hislerini uzun saçları sayesinde elde ettiğine dair bir rapor hazırlanmış taa Vietnam Savaşı sıralarında. O zamanlar yerliler içinden yön bulma ve sezgisi kuvvetli kişileri asimile ederek askere almışlar onlardan yararlanmak için. Tabi diğerleri gibi saçlarını kısacık kesmişler ama bakmışlar ki onlar yön bulmakta zorlanıyor, eskisi gibi içgüdülerini kullanamıyor. Bunun nedenini öğrenmek için testlere tabii tutmuşlar ve saçları kesildikten sonra 6. hislerini kaybettikleri kanısına varılmış..
Deneylerde saçı uzunken hedefe ulaşanlar saçı kesilince sudan çıkmış balık gibi olmuşlar.
Bu konuyu biraz araştırdım yüzdeki tüyler ve saçlar da aynı şekilde, hayvanlardaki yön bulmada yardımcı olan anten misâli beyne veriyi ileten, sezgiyi güçlendiren işleve sahipmiş. Belki de bu yüzden insanları aşağılama aracı olarak kullanıldı.
Filmlerde görmüşüzdür yetim veya öksüzü evine besleme olarak alan sahiplerinin ilk işleri, onların saçlarını kesmek olmuştur. Hülya Koçyiğit'in 'Kınalı Yapıncak' filmi geldi aklıma. Akrabalarının yanına geldiğinde uzun örgü saçlarını oracıkta kesmişlerdi, bu sahneye çok üzülürdüm. 😳
Laf lafı açtı. :) Filme geri dönersek; o doğudan gelen ölümsüz olduğunu iddia eden Kızılderili, beyaz adamla yapılan barış antlaşmasını bozarak ihanet etti ve çok insan katletti, aynı zamanda kendisini okutan kan kardeşine bile acımadı..
Filmin verdiği mesajda da yine onları kötüleyen, hainlik yaparak masumları öldüren caniler olarak gösterildi. Sonunda kahraman bir beyaz onu öldürerek barış ortamını sağladı ve hikâye de burada bitti..
Filmin son sahnesinde ekranda bir yazı belirdi, 1840 yılındaki kahramanımızın gerçek hikâyesinden uyarlanmıştır diye..
İşte onlar her türlü vahşetini filmin arkasına gizleyerek bizim bakış açımızı değiştirdiler, Vietnam'daki hezimetini Rambo figürüyle unutturmadılar mı? Bizim Kara Murat'a gülüyorlar tek bir kişi Bizans'ı yeniyor, hiç ölmüyor diyerek, kendi oluşturdukları adam da aynı değil mi?
İşte bunlar filmleri halkı uyuşturan afyon olarak nasıl etkili bir şekilde kullandıklarını gösteriyor bize.. Peki biz neden geçmişimizde onca destan onca kahraman varken neden böyle etkili bir film çekemiyoruz? Neden bizim Çanakkale veya Gelibolu filmini kilometrelerce uzaktan gelen yabancılar çekiyor, neden tarihimizi onlardan öğrenmeye çalışıyoruz?
Tabi biz bu sırada çok meşgulüz. Kaba saba erkek ve kadınların olduğu maganda filmlerinin serisini çekip köşeyi dönme peşindeyiz..